Jan 7, 2011

Vasiyetinde son sözleri:"İyi eğlendim,hoşça kalın ve teşekkürler" olan ve yaşamına kendi isteğiyle son veren Romain Gary,bu sözleri söylerken belki de öcünü alıyordu edebiyat dünyasından.
O kendisi olmaktan sıkılmıştı.Yaşamında en büyük isteği yeniden başlamak,yeniden yaşamak ve bir başkası olmaktı.Bu yüzden Emile Ajar adında yeni bir kimlik oluşturmuştu kendine ve Emile Ajar adıyla devam etmişti romanlarını yazmaya.Ama ne varki eleştirmenler Emile Ajar'ı yere göğe sığdıramazken,Romain Gary'i gerilemekle eleştiriyolardı.Sadece dikkatli bazı okuyucular bu iki romanıncının birbirinden etkilendiğini hatta aynı kişi olabilceğini ileri sürebilmişlerdir.
Romain Gary,Emile Ajar kimliğiyle de Fransa'da sadece bir kez verilen Goncourt edebiyat ödülünü 2.kez almıştır.Emile Ajar'ın aslında Romain Gary'nin ta kendisi olduğu ortaya çıkmasıyla da edebiyat dünyasının büyük skandalına neden olmuştur Romain Gary.

Jan 6, 2011

Spam Test


Spam Test!

Dec 30, 2010

Go Back to...


Aryan Kardeşliğine sevgilerimle. Böyle bir günde Oz'da yaptıklarından ötürü kendilerini anmamak olmaz :)
Vern Schillinger ya da,
Schillin(c)er God damned!

Dec 23, 2010

Sadece Türkiye'de Olabilen İlginç Olaylar


sevinmeli mi, üzülmeli mi bilemediğim şu fotoğrafın çekilmesi :)

ya da:

bir adamın, şaka amacıyla arkadaşının makatına komprasör sokması, komprasörü yiyen adamın bağırsaklarının patlaması sonucu iç kanamadan ölmesi,

hatta:

ayakkabısına giren taşı çıkarmak için elektrik direğine tutunup diğer eliyle de ayakkabısını sallayan kişinin, başka kişilerce elektriğe kapıldığının düşünülmesi ve onu elektrikten kurtarma amacıyla kürekle vurula vurula öldürülmesi.

Dec 16, 2010

Gündelik Hayat Teorileri

- uzun otobüs yolculuklarında ne zaman yanınıza kimse oturmasın da yayıla yayıla oturayım, uyuyayım diye düşünürseniz, yanınıza düşen kişi ter ya da sigara kokan ve sizin koltuğunuzun da 1/4'ünü işgal edecek bir hanzodur.

- bir binanın giriş katında oturuyorsanız, kapınızın bina yöneticisini ya da kapıcıyı arayan yabancılarca çalınma ihtimali, 12.kattaki bir evden %90, hatta 1.kattaki başka bir evden yine %90 daha fazladır.

- uzun süre görüşmediğiniz bir arkadaşınızla internette ya da yolda karşılaştığınızda konuşacak bir şey bulamamanız çok normaldir. üstelik bu arkadaşla karşılaşılan yer internetteki bir arkadaşlık sitesi ya da forum ya da ortak arkadaşın msn vermesi değilse, %100 istiklal caddesi'dir.

- "şimdi yatayım yarın erkenden kalkıp ders çalışırım" dediğinizde mutlaka uyuyakalırsınız ya da "biraz daha uyuyim otobüste çalışırım" der ve otobüste de ayakta kalırsınız.

- arabanızı parkettiğiniz herhangi bir cadde üstünde, sizden para isteyen değnekçilere para vermezseniz, döndüğünüzde arabanızı hasarlı bulmanız kaçınılmazdır.

- evdeki tavuklu pilavın tadı, sokakta satılan ve ne koşullarda pişirildiği meçhul olan tavuklu pilavın tadıyla hiçbir zaman boy ölçüşemez.

- bir insanı ne kadar çok özlüyorsanız, o kadar uzaktadır.

- hayatında hiç maça gitmemiş birisiyle maça gittiğinizde, takımınızın golsüz berabere kalma ya da mağlup olma ihtimali %95'dir.

- lisede tanıdık torpiliyle kolunuzu oynatmadan aylarca rapor alabilirsiniz ama gerçekten hasta olup da girmediğiniz bir vize için rapor almanız gerekirse, hasta hasta gitmediğiniz doktor, kapısını çalmadığınız başhekimlik kalmaz. ya sevk kağıdı isterler, ya da sen hasta değilsin derler.

Dec 9, 2010

Vicdani Red

iran, 15 ingiliz askerini rehin aldığında, amerika ve ingiltere başta olmak üzere tüm dünya ayağa kalkıp sen ne yapıyorsun dedi.
italya'da seçimden sonra başa gelen başbakanın ilk işi, askerlerini ırak'tan çekmek oldu, bunu danimarka ve polonya da izledi.
amerika, vietnam'dan, 10.000 askeri öldüğü için geri çekildi.
yani, ister batı deyin, ister emperyalizm deyin yanılmış olursunuz, şu bizim haber bültenlerinde izlediğimiz "insan hayatı bu kadar ucuz mu?" sorusunun bizim ülkemizdeki cevabı evet, ama onlarda: hayır.
bizde evet, çünkü sadece askerliğe bakmamak gerekiyor:

türkiye'de, şubat ayından beri açılıp kapatılmayan çukurlara düşerek hayatını kaybeden çocuk sayısı: 8

14 nisan 2007'de, 5,5 metre enindeki karayolundan yan yana geçmek isteyen her biri 3,5 metre olan kamyon ile yolcu otobüsünün çarpışması sonucu hayatını kaybeden 37 ilköğretim öğrencisi var. 3,5 x 2 = 7 ve 7-5,5=1,5 metre. yani, devlet yolu 1,5 metre daha uzun yapamadığı için bu çocuklarımız öldü.

son 7 senede, sadece bayram tatillerinde toplamda 10.000'e yakın vatandaşımız trafik kazalarında can verdi.

cebindeki 40 ytl için, hatta sırf omuz attığı için, tinerciler ve gaspçılar tarafından öldürülen gençlerle,
futbol maçları, asker uğurlamaları, düğünler ve yılbaşlarında havaya açılan ateş sonucu öldürülen gençleri de saymak gerek.

şu örneklerden, bu ülkede ne kadar pisi pisine öldüğümüzü ya da başka bir değişle hayatımızın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlatabilmişimdir umarım.

şimdi askerlik konusuna gelelim:
ben kendimi bildim bileli, türkiye'de bir terör sorunu var. ve 15 ingiliz askerinin kaçırıldığı hafta içerisinde, biz doğuda pkk terörüne 11 askerimizi şehit verdik, her biri 21 yaşındaydı. ingilizler'in askerleri hayattayken kopardıkları yaygara, bizim 11 askerimiz şehit düştüğünde, bizim devletimizce, bizim medyamızca, bizim ordumuzca kopartılmadı. son 20 yılda, pkk terörüne milyar dolarlar ve 30.000'den fazla insanımızı verdik. bu 30.000 insanın arkasında bıraktığı gözü yaşlı anaları, babaları, eşlerini, çocuklarını ve sevenlerini hiç saymıyorum. hele, ekmeğinden kesilerek alınan vergisi teröre giden ve buna rağmen yaşadığı geçim sıkıntısına gıkını çıkarmayan memurumun, işçimin heba olmuş ömründen, yazık olmuş hayallerinden hiç bahsetmedim farkettiyseniz.

ben vicdani retçi olarak görüyorum kendimi, isteyenler istediği küfürü de edebilirler. ama neden böyle görüyorum onu da söyliyim:
- ben komando birliğinde 3 saatlik uykuyla ve tahmini 8-10 kg.'lık silahla her gün yarı çıplak kilometrelerce koşarken, o itin imralı'da yediği önünde yemediği arkasında, kışın üşümeden, yazın terlemeden nefes aldığını, bir de avukatlarıyla dışarıya mesaj gönderip, leyla zana'yı başımıza musallat edeceğini bildiğim için vicdani retçiyim.
-ohal zamanında, aldığı mercedes'in taksitlerini ödeyebilmek için pkk ile anlaşma yapabilen ve yine ordu tarafından sır gibi saklanan nice yolsuzluğa karışmış komutan(!)lardan emir almak istemediğim için vicdani retçiyim.
-uyuşturucu ticareti yapan ve rüşvet olarak karakol komutanına pahalı hediyeler gönderdiği için evine, iş yerine baskın yapılmayan adamları değil de, 2 tane baklava çaldığı için 16 sene hapse mahkum olacak çocukları yakalamak istemediğim için vicdani retçiyim. (ki birisi trilyonları cebe atıp, bir gençliği zehirliyor hem de elini kolunu sallaya sallaya, diğer karnını doyurmaya çalışıyor utana utana)
-hayatımda bir güvercine sapanla taş atmamış, tuttuğu balık tavaya gelmeyecek kadar küçükse acıyıp denize atmış birisi olarak, kimseye yapmadığı bir şeyi kabul ettirmek için tokatla, tekmeyle, hortumla, zincirle vuramayacak birisi olduğum için vicdani retçiyim.
-komutanım özel tencereden tas kebabı yerken, taşlı ve kurtlu bulgur pilavı yiyip midemi kanatmak, bağırsaklarımı yırtmak bana adil gelmediği için vicdani retçiyim.

ben yukarıda yazdıklarımın hiçbirini kafamdan uydurmadım, hepsi vakti zamanında medyada yer bulmuş olaylardır. yine araştırmak isteyenler için: (bkz: mehmedin kitabı) (bkz: kan uykusu)

kısaca beyler, olay ne göt korkusu, ne 15 ay sevgilinin koynundan uzak kalma acısı, ne de cinsel tercih.
"askerliği yaptığınız yer önemli değil, komutanınızın nasıl bir insan olduğu önemli" lafını, askere gidip gelmiş hemen hemen herkesten duyarsınız. ayrıca, askerliğin çok güzel bir yer olduğunu da kimseden duymamış olmanıza şaşırmamanız gerekir. mesele şudur ki, vicdanı, askerliği reddeden birilerine vatan haini demeden önce, bu ülkenin bir karışına canını feda edecek vatan aşıklarına it muamelesi yapan komutanların, "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyen politikacıların ne olduğunu bir düşünün.

Dec 2, 2010

Osmanlı'yı Satan Filistin'e Destek Veren Türk Halkı

8 Şubat 2006 tarihinde, bir web sitesinde yer alan ve aradan geçen 5 seneye rağmen hâlâ yorumlar aldığım yazımı burada paylaşmak istedim.
O dönem, siyaset ve politika; şu andaki yerinde değildi.

babam, 1967 senesinde türkiye'ye gelip iki yıl türkçe'yi öğrendikten sonra istanbul üniversitesi çapa tıp fakültesi'nde tıp eğitimi almaya başlar. ve ne zaman türk halkı hakkında, eskiden böyle değildi tarzında bir konu geçse, o yıllarda istanbul'u ve türkiye'yi çok iyi gözlemlemiş bir yabancı gözüyle pek çok şey anlatır. anlattığı iki hikayesi vardır ki, ne zaman tekrar duysam her seferinde gözlerim yaşarmaktadır.
babam asistanken, filistin için kızılay kan bağışı kampanyası başlatır, amaç orada israilliler'in acımasızlıklarına direnen yaralılara yardım eli uzatabilmektir. babam kalkar, kan vermek için sıraya girmek ister. sıraya giremeden yoğunluktan ötürü kan alması için çağırılır. ve babam, o zaman, bu kuyruğun, çapa'dan fatih'e uzandığını, yurdum insanının kardeşlerine kanını gönderebilmek için ayakta, soğukta ve saatlerce beklemeyi göze aldığını anlatır.
bir diğeri de, 1974 kıbrıs harbi'nde gönüllü olarak askerlik yapabilecek eli silah tutanları ordu kaydetmek ister. babam da gönüllü yazılmaya gider. türk tebâsına geçmiş olmasına rağmen, aslında bu ülkede doğmamış ve türk olmayan kendi gibi onlarca insan görür, hepsi doğunun -evet efendim, bir kısım zavallının bizi satan, arkamızdan vuran dedikleri müslüman- arap ülkelerinden gelmiş gençlerdir. ama onlar için gerek din, gerek osmanlı zamanındaki kan bağı önemlidir ve kendilerini bu sadece doydukları ülke için ateşe atmaya hazır insanlardır.

savaş zamanında, parası olmadığı için türkiye'ye yardım gönderemeyen pakistanlı kadının, pazara çıkıp kucağındaki bebeği sırf bize yardım etmek için satmaya çalıştığını gösteren resimler, görüntüler, hala kanallarda gösterilmektedir. aynı pakistan değil midir ki, savaş zamanında kadınlarının parmaklarından alyanslarını çıkartıp bize yardım edebilme umuduyla gönderdikleri. o pakistan değil mi, deprem acısını hafifletmek için en çok desteğin türkiye'den gittiği ülke. kurbanları orada kesen, battaniye, ilaç, gıda malzemesi gönderen bir ülkenin çocuklarıyız.

şimdi kalkıp, avrupa'nın, amerika'nın ortadoğuyu karıştırmak için ne tür taktiklere başvurduğunu gerek karikatür, gerek kimyasal silah adı altında çırpındıklarını görüp, doğumuzda kalanlara tükürüp batımızda kalanların bir yerlerini yalamaya devam mı etmeliyiz. hadi diyelim ki araplar arkadan vurdu, filistinliler sattı vesaire, kurtuluş savaşında bu ülkeyi dört bir yandan şu anki avrupa birliği ülkelerinin yarısın işgal etmiş olduğunu niye unutuyoruz?

Nov 24, 2010

Psikanaliz ve Diyalog

Psikanaliz,ötekini merak etmek ve dinlemenin yanı sıra aynı zamanda ötekine konuşmaktır.Ötekiyle diyalogtur.Nedir bu konuşulanlar? Çocukluk döneminin sancılı bağımlılığı ve gerçekleşmesi imkansız cinselliği,arzu edilen nesneyle(anne),arzu’nun kendisi (anne için fallus olmak) hiçbir zaman örtüşmez bazı ender anlar dışında.İşte insanoğlunun dramı bu ender anların arayışındadır.Bu arayış bazen hastalıklı olabilir.İşte diyalogla bu çözümlenmeye çalışılır.Ama bu diyaloğun farklı bir dili var.Peki psikanalizde diyalog hangi dilde yapılmaktadır? .Psikanalizin dili temel dildir.Bu içsel yolculuk boyunca sahip olduğumuz en eski dil,kelimelerle bedenin bir bütün olduğu,şefkatle şiddetin kaynaştığı anne çocuk birlikteliğinin dili,yani bilinçdışının dili kullanılır. En eski,en ilkel ama en gerçek dil.İşte o nedenle psikanaliz seansları aşk,şefkat sevgi olduğu kadar öfke nefret ve şiddet içerir.Söz konusu olan içimizdeki çocuksunun dilidir.Çocuk kadar masum ve sevgi dolu,çocuk kadar acımasız ve vahşi.Anne çocuk ilişkisi kadar yakın,anne çocuk ilişkisi kadar şiddet dolu. Bu yüzden iki birey arasında var olabilicek mümkün,samimi,ilişkiden biri anne çocuk ilişkisi ise öteki de psikanaliz ilişkisidir.

Nov 17, 2010

Julie & Julia

Önceki yazımda Julie & Julia filminden bahsetmiştim. Konu hakkında detaylı yazmayı henüz başaramamış olsam da, filmin download linklerini verebiliyorum :)



Julie & Julia (2009)


Directed by: Nora Ephron
Genre: Biography,Comedy,Drama,Romance
Country: USA
Language: English,French
Tagline: Passion. Ambition. Butter. Do You Have What It Takes?
Plot Outline: Julia Child's story of her start in the cooking profession is intertwined with blogger Julie Powell's 2002 challenge to cook all the recipes in Child's first book.
User Rating: 7.3/10 (15,648 votes)
Runtime: 123 min
Awards: Nominated for Oscar. Another 9 wins & 13 nominations
Cast (first 10): Meryl Streep, Amy Adams, Stanley Tucci, Chris Messina, Linda Emond, Helen Carey, Mary Lynn Rajskub, Jane Lynch, Joan Juliet Buck, Crystal Noelle

IMDB: http://www.imdb.com/title/tt1135503/

Julie & Julia (2009)

CAST
Meryl Streep, Amy Adams, Stanley Tucci, Chris Messina, Linda Emond, Helen Carey, Mary Lynn Rajskub, Jane Lynch, Joan Juliet Buck, Crystal Noelle, George Bartenieff, Vanessa Ferlito, Casey Wilson, Jillian Bach, Andrew Garman

PLOT
In 1949, Julia Child is in Paris, the wife of a diplomat, wondering how to spend her days. She tries hat making, bridge, and then cooking lessons at Cordon Bleu. There she discovers her passion. In 2002, Julie Powell, about to turn 30 and underemployed with an unpublished novel, decides to cook her way through "Mastering the Art of French Cooking" in a year and to blog about it. We go back and forth between these stories of two women learning to cook and finding success. Sympathetic, loving husbands support them both, and friendships, too, add zest.

Release Date : 11.February.2010 Û
Û Runtime : 2:03:12 Û
Û Audio Language : English Û
Û IMDB : http://www.imdb.com/title/tt1135503/ Û
Û Û
Û Source : Bluray Û
Û Encoding Type: Two Pass - HQ - BVOP - No QPel - No GMC Û
Û Video : 720x384, 2173 Kbps, XviD Û
Û Bits Per Pixel : 0,328 Û
Û Frame Rate : 23,976 FPS Û
Û Audio 1 : 448 Kbps 6 Ch Dolby DSS AC3 English Û
Û Audio 2 : - Û
Û Audio 3 : - Û
Û File Size : 2,27 GB

http://rapidshare.com/files/351515561/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part01.rar
http://rapidshare.com/files/351543898/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part02.rar
http://rapidshare.com/files/351573750/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part03.rar
http://rapidshare.com/files/351601052/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part04.rar
http://rapidshare.com/files/351625560/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part05.rar
http://rapidshare.com/files/351649268/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part06.rar
http://rapidshare.com/files/351669325/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part07.rar
http://rapidshare.com/files/351690243/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part08.rar
http://rapidshare.com/files/351709285/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part09.rar
http://rapidshare.com/files/351903311/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part10.rar
http://rapidshare.com/files/351928642/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part11.rar
http://rapidshare.com/files/352035321/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part12.rar
http://rapidshare.com/files/352042582/Julie.Julia.2009.BDRip.XviD.AC3-CaLLiOpeD.part13.rar

Nov 10, 2010

American Beauty

American Beauty, (Amerikan Güzeli) topluma, popüler kültüre, alışılmış normlara tekme tokat bir eleştiri:

Amerikan Güzeli, komple imaj üzerine bir film aslında. Kızın göğüslerini büyütmek istemesi, adamın patronuna yalakalık yapan loser bir tip iken, işten ayrıldıktan sonra spor yapması, spor araba alması ve bu imaj değişikliği ile sözü daha çok dinlenen, karısına ve kızına karşı daha dominant bir karakter olabilmesi. Asker adamın hep asker kimliğiyle ön plana çıkması, asker kimliğiyle sokaktaki sıradan olan herkesten farklı olabilmesi. Yine kızın sarışın ve ponpon kız olan en iyi arkadaşının, aslında o ezik kızla sadece kendini iyi hissetmek için arkadaşlık yapıyor olması, o kızın loserlığı karşısında kendi imajının farkına varıyor olması ve yıllarca loser gördüğü adama karşı (yani arkadaşının babasına) filmin sonuna doğru adamın imajından etkilenerek birlikte olmak istemesi; aslında o ana kadar hiçkimseyle birlikte olmadığı ama imajı yüzünden insanların onun hakkında böyle düşünmediği, kesin birisiyle yatmıştır demeleri ve kızın da bu görüşü beğenerek devam ettiriyor oluşu.

Amerikan aile yapısının sıradanlığı, evde olup bitenler ne olursa olsun dışarıya hep rutin ve mükemmel olanın yansıtılmasına eleştiri gelmiş. Kendisi gibi olmayanların hep dışlanması. Gay komşuların dışlanması, kimseyle konuşmayan torbacı çocuğun dışlanması; kızın göğüsleri küçük olduğu için dışlandığını hissetmesi.

Kadının eşyaya ve imaja verdiği önem, kocasıyla uzun süre sonra birlikte olma şansı varken elindeki biranın koltuğa döküleceği endişesi, çığlık atmak için satmaya çalıştığı evde önce pencereleri kapatması; yani dışarıya verilen mükemmel insan imajının bozulmasından endişe etmek. Toplantıya giderken mutlu aile imajı sergilemeye çalışmak, etraftakilere mükemmel gözükmek, hatta bu imaj nedeniyle, ailesini arka plana atması, imajı çok düzgün bir adamla birlikte olarak kocasını aldatması, imaj için sevmediği müzikler dinleyip sevmediği yemekleri yemesi. (burada konu ikea ile örneklendiriliyor, aynı örnek fight club'da da mevcuttu; modern toplumun köleleşmesine en güzel örnektir.)
Televizyon ile ilgili olarak, kadının tv'den gelen sesi, evden birisinin sesi olarak algılayıp cevap vermesi: burada tv'nin ne kadar normalleştiği ve aileden biri sayıldığı işlenmiş, ki Truman Show'da da "kendini iyi hissetmek için gece televizyonlarını açık bırakan izleyicilerimiz olduğunu biliyoruz" repliği var.
Torbacı çocuğun uçan bir torbayı çekip, en iyi eserim demesi. Zira etrafta herkes o kadar aynı, o kadar yapmacık, imaj ve gösteriş peşinde ki; çevresindeki insanların sıradanlığı yüzünden, rüzgarda uçuşan o torba bile farklı ve güzel oluyor, çünkü etraftaki insanlar hep aynı oldukları için hiçbirinin kameraya çekilmesi bir fark, bir ilginçlik, güzellik yaratamıyor.

Filmin sonunda ise: "sonuçta hayat aslında güzel bir şey, ama biz hayatı o kadar boktan bir şeye çevirmişiz ki" diyor film.. Yani insanların tüketim-imaj olguları nedeniyle kendilerini ne hâle getirebileceklerini eleştiriyor, bunu da işte filmde geçen birbirinden farklı torbacı-asker-gay-öğrenci şeklinde pek çok farklı insanın gözünden yapıyor. Herkes farklı olsa da endişeleri hep aynıydı.

Yusuf Eradam'a sevgiler...

Nov 3, 2010

Jack Nelson's Problem

An article for Human Resources Management course, Gary Dessler 12/e, page: 52

1st Question:

What do you think is causing some of the problems in the bank’s home office and branches?

- There is not any communication between branch supervisors, home offices, and other branches. The supervisor employ their own employee without any communication with the main branch. The major problem is high employee turnover, actually there can be many reason for turnover, however in the text this is a result of when an employee would be hired, they would be resign another employee. In additionally, Ruth Johnson has been working in a home office for two months, howeever she does not know what the machine called she used and what it did. That means, there is not any HR to asist her about that machine.

2nd Question:

Do you think setting up an HR unit in the main office would help?

- Setting up an HR unit in the main office would help the managers. Through the HR unit the bank can employ the educated bankers and reduce turnover ratios. I mean, because of HR unit will work for supervisors’ and line managers’ needs, the employee which apply the job probably educated by HR unit about the which machine or computer software does he/ she have to. As a result of HR unit, turnovers decrase and efficiency increases in the bank.

3rd Question:

What specific functions should an HR unit carry out? What HR functions would then be carried out by supervisors and other line managers? What role should the Internet play in the new HR organization?


- A Line Function: The human resource manager directs the activities of the people in his or her own department and perhaps in related areas.

- A Coordinative Function: The human resource manager also coordinates personnel activities, a duty often referred to as functional authority. Here, he or she ensures that line managers are implementing the firm’s human resouce policies and practices.

- Staff (asist and advise) Function: Assisting and advising line managers is the heart of the human resource manager’s job. He or she advises the CEO so CEO can better understand the personnel aspects of the company’s strategic options. HR assist in hiring, training, evaluating, rewarding, counseling, promoting and firing employees. It helps line managers comply with equal employment and occupational safety laws and plays an important role in handling grievances and labor relations. It carries out an innovator role, by providing up-to-date information on current trends and new methods for better utilizing the company’s employees. It also plays an employee advocacy role, by representing the interests of employees within the framework of its primary obligation to senior management.

- The new technology helps companies in various areas such as communication, advertising, marketing and competiton. HRM also uses the technology to reach canditates and communicate with them. HRM can use Internet to create and use an up-to-date employee database, measure the employee’ abilities, contact with them, train them and monitor them.