Dec 9, 2010

Vicdani Red

iran, 15 ingiliz askerini rehin aldığında, amerika ve ingiltere başta olmak üzere tüm dünya ayağa kalkıp sen ne yapıyorsun dedi.
italya'da seçimden sonra başa gelen başbakanın ilk işi, askerlerini ırak'tan çekmek oldu, bunu danimarka ve polonya da izledi.
amerika, vietnam'dan, 10.000 askeri öldüğü için geri çekildi.
yani, ister batı deyin, ister emperyalizm deyin yanılmış olursunuz, şu bizim haber bültenlerinde izlediğimiz "insan hayatı bu kadar ucuz mu?" sorusunun bizim ülkemizdeki cevabı evet, ama onlarda: hayır.
bizde evet, çünkü sadece askerliğe bakmamak gerekiyor:

türkiye'de, şubat ayından beri açılıp kapatılmayan çukurlara düşerek hayatını kaybeden çocuk sayısı: 8

14 nisan 2007'de, 5,5 metre enindeki karayolundan yan yana geçmek isteyen her biri 3,5 metre olan kamyon ile yolcu otobüsünün çarpışması sonucu hayatını kaybeden 37 ilköğretim öğrencisi var. 3,5 x 2 = 7 ve 7-5,5=1,5 metre. yani, devlet yolu 1,5 metre daha uzun yapamadığı için bu çocuklarımız öldü.

son 7 senede, sadece bayram tatillerinde toplamda 10.000'e yakın vatandaşımız trafik kazalarında can verdi.

cebindeki 40 ytl için, hatta sırf omuz attığı için, tinerciler ve gaspçılar tarafından öldürülen gençlerle,
futbol maçları, asker uğurlamaları, düğünler ve yılbaşlarında havaya açılan ateş sonucu öldürülen gençleri de saymak gerek.

şu örneklerden, bu ülkede ne kadar pisi pisine öldüğümüzü ya da başka bir değişle hayatımızın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlatabilmişimdir umarım.

şimdi askerlik konusuna gelelim:
ben kendimi bildim bileli, türkiye'de bir terör sorunu var. ve 15 ingiliz askerinin kaçırıldığı hafta içerisinde, biz doğuda pkk terörüne 11 askerimizi şehit verdik, her biri 21 yaşındaydı. ingilizler'in askerleri hayattayken kopardıkları yaygara, bizim 11 askerimiz şehit düştüğünde, bizim devletimizce, bizim medyamızca, bizim ordumuzca kopartılmadı. son 20 yılda, pkk terörüne milyar dolarlar ve 30.000'den fazla insanımızı verdik. bu 30.000 insanın arkasında bıraktığı gözü yaşlı anaları, babaları, eşlerini, çocuklarını ve sevenlerini hiç saymıyorum. hele, ekmeğinden kesilerek alınan vergisi teröre giden ve buna rağmen yaşadığı geçim sıkıntısına gıkını çıkarmayan memurumun, işçimin heba olmuş ömründen, yazık olmuş hayallerinden hiç bahsetmedim farkettiyseniz.

ben vicdani retçi olarak görüyorum kendimi, isteyenler istediği küfürü de edebilirler. ama neden böyle görüyorum onu da söyliyim:
- ben komando birliğinde 3 saatlik uykuyla ve tahmini 8-10 kg.'lık silahla her gün yarı çıplak kilometrelerce koşarken, o itin imralı'da yediği önünde yemediği arkasında, kışın üşümeden, yazın terlemeden nefes aldığını, bir de avukatlarıyla dışarıya mesaj gönderip, leyla zana'yı başımıza musallat edeceğini bildiğim için vicdani retçiyim.
-ohal zamanında, aldığı mercedes'in taksitlerini ödeyebilmek için pkk ile anlaşma yapabilen ve yine ordu tarafından sır gibi saklanan nice yolsuzluğa karışmış komutan(!)lardan emir almak istemediğim için vicdani retçiyim.
-uyuşturucu ticareti yapan ve rüşvet olarak karakol komutanına pahalı hediyeler gönderdiği için evine, iş yerine baskın yapılmayan adamları değil de, 2 tane baklava çaldığı için 16 sene hapse mahkum olacak çocukları yakalamak istemediğim için vicdani retçiyim. (ki birisi trilyonları cebe atıp, bir gençliği zehirliyor hem de elini kolunu sallaya sallaya, diğer karnını doyurmaya çalışıyor utana utana)
-hayatımda bir güvercine sapanla taş atmamış, tuttuğu balık tavaya gelmeyecek kadar küçükse acıyıp denize atmış birisi olarak, kimseye yapmadığı bir şeyi kabul ettirmek için tokatla, tekmeyle, hortumla, zincirle vuramayacak birisi olduğum için vicdani retçiyim.
-komutanım özel tencereden tas kebabı yerken, taşlı ve kurtlu bulgur pilavı yiyip midemi kanatmak, bağırsaklarımı yırtmak bana adil gelmediği için vicdani retçiyim.

ben yukarıda yazdıklarımın hiçbirini kafamdan uydurmadım, hepsi vakti zamanında medyada yer bulmuş olaylardır. yine araştırmak isteyenler için: (bkz: mehmedin kitabı) (bkz: kan uykusu)

kısaca beyler, olay ne göt korkusu, ne 15 ay sevgilinin koynundan uzak kalma acısı, ne de cinsel tercih.
"askerliği yaptığınız yer önemli değil, komutanınızın nasıl bir insan olduğu önemli" lafını, askere gidip gelmiş hemen hemen herkesten duyarsınız. ayrıca, askerliğin çok güzel bir yer olduğunu da kimseden duymamış olmanıza şaşırmamanız gerekir. mesele şudur ki, vicdanı, askerliği reddeden birilerine vatan haini demeden önce, bu ülkenin bir karışına canını feda edecek vatan aşıklarına it muamelesi yapan komutanların, "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" diyen politikacıların ne olduğunu bir düşünün.

2 comments:

elevation said...

aslında bu meselenin yani vicdani reddin kolay bir çözümü var. devlet, vicdani red hakkını tanımanın karşılığında, ilgili kişinin vatandaşlık haklarını elinden alabilir. bu vatandaşlık değil, vatandaşlık hakkıdır. yani kişi yine mevcut ülke içinde barınabilir, ama seçme-seçilme ya da kamu kuruluşlarına başvurma-çalışma vb. gibi hakların kaybedilmesi anlamına geliyor. böylece denge kurulmuş olacaktır. devlet vatandaşlarına sağladığı kamu hizmetlerinden ilgili kişileri muaf tutarak askerlik yapmama hakkını da tanıyabilir.

elevation said...

güzel..