Nov 10, 2010

American Beauty

American Beauty, (Amerikan Güzeli) topluma, popüler kültüre, alışılmış normlara tekme tokat bir eleştiri:

Amerikan Güzeli, komple imaj üzerine bir film aslında. Kızın göğüslerini büyütmek istemesi, adamın patronuna yalakalık yapan loser bir tip iken, işten ayrıldıktan sonra spor yapması, spor araba alması ve bu imaj değişikliği ile sözü daha çok dinlenen, karısına ve kızına karşı daha dominant bir karakter olabilmesi. Asker adamın hep asker kimliğiyle ön plana çıkması, asker kimliğiyle sokaktaki sıradan olan herkesten farklı olabilmesi. Yine kızın sarışın ve ponpon kız olan en iyi arkadaşının, aslında o ezik kızla sadece kendini iyi hissetmek için arkadaşlık yapıyor olması, o kızın loserlığı karşısında kendi imajının farkına varıyor olması ve yıllarca loser gördüğü adama karşı (yani arkadaşının babasına) filmin sonuna doğru adamın imajından etkilenerek birlikte olmak istemesi; aslında o ana kadar hiçkimseyle birlikte olmadığı ama imajı yüzünden insanların onun hakkında böyle düşünmediği, kesin birisiyle yatmıştır demeleri ve kızın da bu görüşü beğenerek devam ettiriyor oluşu.

Amerikan aile yapısının sıradanlığı, evde olup bitenler ne olursa olsun dışarıya hep rutin ve mükemmel olanın yansıtılmasına eleştiri gelmiş. Kendisi gibi olmayanların hep dışlanması. Gay komşuların dışlanması, kimseyle konuşmayan torbacı çocuğun dışlanması; kızın göğüsleri küçük olduğu için dışlandığını hissetmesi.

Kadının eşyaya ve imaja verdiği önem, kocasıyla uzun süre sonra birlikte olma şansı varken elindeki biranın koltuğa döküleceği endişesi, çığlık atmak için satmaya çalıştığı evde önce pencereleri kapatması; yani dışarıya verilen mükemmel insan imajının bozulmasından endişe etmek. Toplantıya giderken mutlu aile imajı sergilemeye çalışmak, etraftakilere mükemmel gözükmek, hatta bu imaj nedeniyle, ailesini arka plana atması, imajı çok düzgün bir adamla birlikte olarak kocasını aldatması, imaj için sevmediği müzikler dinleyip sevmediği yemekleri yemesi. (burada konu ikea ile örneklendiriliyor, aynı örnek fight club'da da mevcuttu; modern toplumun köleleşmesine en güzel örnektir.)
Televizyon ile ilgili olarak, kadının tv'den gelen sesi, evden birisinin sesi olarak algılayıp cevap vermesi: burada tv'nin ne kadar normalleştiği ve aileden biri sayıldığı işlenmiş, ki Truman Show'da da "kendini iyi hissetmek için gece televizyonlarını açık bırakan izleyicilerimiz olduğunu biliyoruz" repliği var.
Torbacı çocuğun uçan bir torbayı çekip, en iyi eserim demesi. Zira etrafta herkes o kadar aynı, o kadar yapmacık, imaj ve gösteriş peşinde ki; çevresindeki insanların sıradanlığı yüzünden, rüzgarda uçuşan o torba bile farklı ve güzel oluyor, çünkü etraftaki insanlar hep aynı oldukları için hiçbirinin kameraya çekilmesi bir fark, bir ilginçlik, güzellik yaratamıyor.

Filmin sonunda ise: "sonuçta hayat aslında güzel bir şey, ama biz hayatı o kadar boktan bir şeye çevirmişiz ki" diyor film.. Yani insanların tüketim-imaj olguları nedeniyle kendilerini ne hâle getirebileceklerini eleştiriyor, bunu da işte filmde geçen birbirinden farklı torbacı-asker-gay-öğrenci şeklinde pek çok farklı insanın gözünden yapıyor. Herkes farklı olsa da endişeleri hep aynıydı.

Yusuf Eradam'a sevgiler...

No comments: